Eğitim Bakanı Selçuk, bir yandan sanki AKP’nin bakanı değilmiş de bir muhalefet mensubu imiş gibi siyasi sorumluluğunu gizleyerek, bir yandan da mevcut uygulamaları perdeleyerek sahte umutlar yaratma çabasında
Erdoğan’ın 24 Haziran sonrasında oluşturduğu kabinenin en ilgi çekici isimlerinden biri de Eğitim Bakanı Ziya Selçuk. AKP’nin 16 yıldır büyük yıkıma uğrattığı ve kendi kitlesinin dahi memnuniyetsizliğini gizleyemediği eğitim alanında çiçeği burnunda yeni bakan, 16 yıldır mağdur edilen kesimlerde bile beklenti yaratan bir imaj sergiliyor. Öğretmen ihbar hattı “MEBİM 147”nin iptal edilmesi, Atatürk’ün adının sıkça telaffuz edilmesi, kutlanacak gün ve haftalardaki revizyon vs…
Selçuk, bir yandan sanki AKP’nin bakanı değilmiş de bir muhalefet mensubu imiş gibi siyasi sorumluluğu gizleyerek, bir yandan da mevcut uygulamaları (imam hatipleştirme, piyasalaştırma vs) perdeleyerek sahte umutlar yaratma çabasında. Neden sahte? Çünkü AKP’nin 16 yılda yaptıkları ile ve gerici-piyasacı ideolojisi ile hesaplaşılmadan bir iyileştirme vaat etmek anlamsız.
Bugüne kadar pek çok eğitim uzmanı, sistemdeki öğretmen istihdamı, müfredatların hiçbir pilot çalışma yapılmadan işletilmeye başlaması, sürekli değişen sınav sistemleri, özelleştirme, MEB’in bütçesinin gittikçe azalması, dernek ve vakıflarla imzalanan protokoller gibi sayısını çoğaltabileceğimiz pek çok konuda hem yapılan yanlışları ortaya koymuş hem de çözüm önerileri sunmuştu. Ancak hiçbir dönemde eğitimcilerin önerileri bakanlık ya da Talim Terbiye Kurulu’nun kararlarında etkili olamamıştı.
Göreve geldiği günden beri eğitimdeki sorunları bulunduğu her mecrada tartışan Selçuk ise son olarak 2023’e Doğru Türk Eğitim Sistemi – Bulma Konferansı’nda “Eğitimde bir şey yapmamız lazımın ötesinde kıyameti koparmamız lazım… Ortak akıldan uzaklaşıp ezberlerin bozulması gerekir” dedi.
“Nasıl bir eğitim müfredatına ihtiyacımız var? Nasıl bir öğretmen istiyoruz? Nitelikli eğitim için nasıl bir okul ortamı oluşturmalıyız?” sorularına cevap aranan konferansın katılımcılarının büyük bölümü özel eğitim temsilcilerinden oluştu. Ancak konferansa ne ataması yapılmayan öğretmenler ne veliler ne de sınav mağduru öğrenciler katıldı.
Abbas Güçlü’nün “Birileri Sayın Selçuk’a Bakan Olduğunu Artık Hatırlatmalı!” başlıklı yazısında dikkat çektiği “Eğitim ve zorunlu kelimesini yan yana getirenlere ‘durun’ demek için buradayız” sözleri de kritik. Bir yandan zorunlu temel eğitimi ortadan kaldırabilecek bir riski sinsice ifade etme, bir yandan da zorunlu din dersi eğitimini kaldırmaya yönelik bir umut pazarlama hali…
Madem kıyameti koparmamız lazım…
- Bugün geldiğimiz süreçte krizin ilk faturası eğitim alanına kesildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinden 2 milyar TL’lik kesinti yaşandı.
- Diyanet İşleri Başkanlığı ile halen devam etmekte olan protokoller var.
- Sözleşmeli öğretmenler yeni döneme özlük haklarından hiçbirini elde edemeden, güvencesiz şartlarda başlayacak.
- Son yapılan atamada, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi atamaları, 3. sıraya yerleşerek Fen Bilimleri, Okul Öncesi Öğretmenliği, İlköğretim Matematik Öğretmenliği, Türkçe gibi branşların atamalarının önüne geçti.
- Değişen sınav sistemlerinde tek bir öğrenci bile öğrenime başladığı sistem ile mezun olmadı.
Bakan tüm bunları dert ediyorsa acilen yapması gerekenler var:
- Eğitim, teknik olarak ekleme çıkarma sistemi değildir. Sil baştan bir eğitim sisteminin bütün dinamik taşlarını eğitim sendikaları, uzmanlar ve alanda çalışma yapan akademisyenlerin yer aldığı bir heyet ile hazırlamalı,
- Bu hazırlanan sistem “Biz yaptık, oldu” mantığı ile değil, seçilen bir pilot bölge aracılığıyla uygulanmalı. Mümkün olan tüm eksikleri gözetilerek incelenmeli ve Türkiye’nin pek çok kentine yaygınlaştırılmalı,
- Önümüzdeki Aralık ayında belirlenecek bütçede eğitime ayrılan payı artırmalı,
- Diyanet İşleri Başkanlığı ve TÜRGEV, TÜGVA, Birlik vb. vakıflarla yapılan tüm protokoller iptal edilmeli.
- Eğitimin tüm kademelerinde cinsiyetci-gerici eğitim müfredatı ortadan kaldırılmalı. Evrensel normlarda bilimsel, laik bir eğitim müfredatı hayata geçirilmeli.
- Özel okullara aktarılan kamu kaynakları devlet okullarına aktarılmalı.
- Ataması yapılmayan 400 binin üzerinde öğretmen varken, ücretli öğretmen uygulamasından bir an önce vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenlerin kadrolu istihdamı sağlanmalıdır.
Maddeleri çoğaltabiliriz. “Eğitim Gemisi” lafla yürütülemez. Yeni bakanın hangi gemide olduğunu (her ne kadar biz hangisinde olduğunu biliyor olsak da) aşağıdaki soruların yanıtları verecek. Eğitimden para kazanan patronların gemisinde mi, iktidarlarını korumak için toplumda dinci gericiliği yayan din bezirganlarının gemisinde mi, yoksa eğitim emekçilerinin, bilimsel-laik-eşit bir eğitim bekleyen halk çocuklarının gemisinde mi?
-Okullarda velilerden kayıt parası toplamaktan vazgeçildi mi?
-Din dersi zorunlu olmaktan çıkarıldı mı?
-Ataması yapılmayan öğretmen kaldı mı?
-Öğretmen maaşları ne kadar arttırıldı?
-Eğitim müfredatı evrensel kabul edilen bilimsel içeriğe kavuşturuldu mu?
-Eğitim sermayenin bir koyup üç kazandığı bir pazar olmaktan çıkarıldı mı?
-Eğitim müfredatında felsefe, sanat, spor, sosyoloji gibi dersler ve bu derslerin saatleri ne kadar arttırıldı?
-İmam Hatiplerin sayısı azaltılıyor mu, korunuyor mu, artıyor mu?